21 Ekim 2023 Cumartesi
‘Küfür tek millettir” sözünün peygamber efendimize ait olduğunu ve 1400 yıl önce söylendiğini düşünürsek bugün yaşadıklarımıza, gördüklerimize bakarak anlamının ne kadar büyük ve çağlar üstü olduğunu daha iyi anlıyoruz.
Aradan geçen bunca yıla rağmen küfür sahibinde bir değişiklik olmamış ve küfür ehlinin savaşı hep müslümanlar ile olmuştur.
Tapınak şövalyeleri ile başlayan, İslama ve müslümanlara karşı girişilen topyekun savaşlar, bugün de aynı grupların ve aynı küfrün devamı olarak karşımızda. Artık daha donanımlı, daha güçlü, tüm dünyaya hakim olarak karşımızdalar.
Gazeteleri, sosyal paylaşım siteleri, medya organları, devletler, hükümetler, topluluklar, birlikler ve daha niceleri bu tek milletin her bir parçaları.
Birleşmiş milletlerinden, NATO suna, Avrupa birliğinden, Dünya sağlık örgütüne, Arap birliğinden OECD ye hepsi bu gücün kendisi veya oyuncağı durumunda.
Dünya üzerinde bu güce karşı tutunmaya çalışan bir elin parmaklarını geçmeyen ülkeler var. Birisi de çok şükür ki bizim ülkemiz.
Bizi, bu küfrün bir parçası yapmadıkları için dedelerimize, atalarımıza ne kadar teşekkür etsek, arkalarından kaç Fatiha okusak azdır. Zalimin yanında değil doğrunun ve mazlumun yanında olmanın erdemini öğrettikleri ve genlerimize bunu ilmek ilmek işledikleri için.
Bu ülkede yaşayıp, Avrupalı ve Amerikalı insanlara özenen, imrenen, onlar gibi yaşamak için her şeyini feda eden vatandaşlarımız var içimizde. Medeni zannettikleri, insan sevgisiyle yoğrulmuşlar, birbirlerine saygı konusunda başka bir evrenden gelmişler diye düşündükleri ülkelerin, vahşi hayvanlar gibi mazlum Filistinlilerin üzerine nasıl bomba olup yağdıklarını gördüklerinde ne hissettiler acaba?
Çocuklarını onlar gibi olsunlar diye yabancı okullarda okutanlar, yurtdışına gönderenler, orada medeniyet var, demokrasi ve insan haklarına saygı var diye en kıymetlilerini bu acımasız ve kana susamış zalimlere emanet edenler ne düşündüler acaba?
İsrail denilen, kudurmuş köpek sürüleri tarafından yönetilen ve Arz ı Mevduda ulaşmak için burada yaşayan herkesin öldürülmesi emrini verenleri görüp, bunlara daha çok kan, daha çok vahşet, daha çok göz yaşı için” yürü arkandayım sonuna kadar” diyen, azmettirici katil sürülerini görünce ne düşündüler acaba?
Bir hastaneye sığınmış, çoğu çocuk ve kadın 500 kişiyi gözünü kırpmadan öldüren, bu kana susamış katiller mi daha kötü yoksa ona bunu yapması için silah, para veren, onu dokunulmaz yapmak için savaş gemilerini gönderip yüzmilyarlarca dolar yardım yapanlar mı?
Bu zulmün, her türlü basılı ve görsel medyada ve hatta sosyal medyada paylaşılmasına engel olanlar mı daha kötü, yoksa görmemezlikten gelen, insan onurunu unutup benim meselem değil deyip sırtını dönenler mi?
Hangimiz daha kötüyüz?
Yaşasın!
Ölmeden önce bunu da gördük ya, artık ölsek de gam yemeyiz.
CHP Genel Başkanı, “Mücahid” payesini aldıktan sonra HDP’ye gidip “Hevallerin” sorunlarını dinlemiş ve onlara “Bebek Katili” ile “Yasin Börü” nün katillerini bırakma sözü vermişti.
Bunu ben söylemiyorum katillerin arkadaşları söylüyor.
Diyorlar ki “ Bizimle kapalı kapılar arkasında konuştuklarını ve verdiğin sözleri kamu oyu önünde de söyle ki olur da seçimi kazanırsak Atatürkçüler apışıp kalmasın.”
Ne yazık ki zaman yetmedi. Kılıçdaroğlu açıklamaya zaman bulamadan seçim geldi çattı.
Ve hazin son.
Herkes birbirine “Mutfakta biri mi var ? ” diye sorarken atı alan Üsküdar’ı geçti.
Şimdi yeni bir çağ başlıyor ve Sayın Kılıçdaroğlu’nun yeni bir titrini daha öğrenmek üzereyiz.
Az kaldı.
Bozkurt Kemal Geliyor…
Bir gün sabah telefonunuz çalar ve karşınızdaki ses size “ Ben Bozkurt Kemal, Geliyorum” derse ne
dersiniz Allah aşkına?
Mücahid Kemal ile başlayan serüven, Alevi Kemal ile devam etti, bir ara Heval Kemal oldu. Şimdi de
Bozkurt Kemal.
Yürü be Kemal, artık toplumun tüm kesimlerine hitap ediyorsun. Kim tutar seni…
Aman dikkat! Yolun LGBT’den geçmesin. En azından şu seçim telaşesi bitene kadar.
Benden uyarması.
Bu pazar hepimiz sandığa gidecek ve demokrasimizin bize tanıdığı en önemli haklarımızdan biri olan tercih yapma hakkımızı kullanacağız.
Hayatın akışı içerisinde her zaman tercihler yaparız. Yaptığımız tüm tercihler yalnız bizi ve yakın çevremizi ilgilendirir.
Biri hariç.
O da seçimler sırasında verdiğimiz oy ile yaptığımız tercih.
Bütün bir milletin ve gelecek nesillerin sorumluluğu ile kullanmalıyız bu tercihi.
Bu tercihi yaparken yol göstermesi açısından bir soru sormak lazım.
Nedir o soru?
Bu adayın arkasında kimler var ve kim destekliyor bu adayı? Yani kime hizmet edecek başa gelirse.
Öyle ya!
Kimse kimseyi durduk yere desteklemez. Kendisine en çok hizmet edecek olanı ve en çok nazı geçeni destekler değil mi.
Millet İttifakının destekçilerine bakın.
. PKK… terör örgütü
. PYD …terör örgütü
. DHKP-C …terör örgütü
. FETO …terör örgütü
. Fransa, Almanya, Amerika… PKK-PYD-FETO terör örgütlerinin aleni destekçileri
. Yunanistan…topraklarımızda ebedi gözü var
. Kıbrıs Rumları…Kıbrıs’ı ilk fırsatta ilhak edecek
. Ermenistan… Topraklarımızda ebedi gözü var
. İsrail… Topraklarımızda ebedi gözü var ve PYD-PKK destekçisi
YAZI BU KADAR!
İçine doğmuş olduğun belki de sana sorulsa, asla gelmek istemeyeceğin bir dünyada yaşamaya,
kendini bulmaya, yolunu çizmeye çabalıyorsun.
Bu acımasız, kapitalist, insani ve ahlaki, tüm kıymetli melekelerini yitirmiş, herkesi bir kalıba sokmaya
çalışan küreselci denilen, görünmez düşmanların saldırısı altındasın.
Bugüne kadar dünya üzerinde yaşamış hiç bir toplumun görmediği, karşılaşmadığı, aklından bile
geçirmediği, vahşi bir düzenin, kontrol etmeye çalıştığı, inaçlarını ve geçmişini sorgulamaya itilmiş, kötü
örneklerle, yalan haberler ve tezviratla sarılıp sarmalanmış kuşağın, omuzlarında ki bu ağır yükü taşımaya
çalışırken ezilen, umutlarının yeşermesine bile fırsat verilmeyen bir bireyisin.
Bütün bu yaşadıkların, sana biçilen gömlek, sokulmaya çalışıldığın kalıplar ve direnmeye çalıştığın, seni
hiç kılan bu sistem, kim tarafından kuruldu, kim bu sistemi tüm dünyada ve özellikle müslüman
ülkelerde hayata geçiriyor, neden sizleri hedef alıyor.
Hayatlarında tek gayeleri, iyi yetişmesi ve iyi bir geleceği olmasını istedikleri çocuklarıyla, bu anne
babaları ayrı dünyalara iten ve birbirine düşman eden, her fırsatta birbirini anlamamakla itham ettiren
kim?
Sosyal medya denilen canavarı, bir çıkış yolu, yalnızlığını unutabileceğin, kendini istediğin gibi
gösterebileceğin bir mecra olarak sana sunarken, seni aslında dönüştürmek istediği kişi haline
getirdiklerini fark edemiyor olabilir misin?
Neredeyse tüm sosyal medya kullanıcılarının özellikle de hedef alınmış genç kuşağın, yedikleri, içtikleri,
giydikleri, oturup kalktıkları yerler, söyledikleri, yazdıkları, atarları giderleri, aynenleri, pürüzsüz yüzleri,
estetik harikası burunları, jaw line ları, çıkık elmacık kemikleri, bembeyaz dişleri ve göz akları, sırma
saçları,…
Bunlar bizlere sunulan ve bahşedilen birer lütuf mu? Yoksa biz, aslında olmadığımız ve olmak istediğimiz
yada aslında hiç olmak istemediğimiz (ama tüm karizmatik tipler böyle bende böyle olmalıyım mecburen)
gibi biri olarak sosyal medya starı gibi görünürken, kendi yalnızlığımızda ve kendimize olan
yabancılığımızla mı sınanıyoruz.
Bizi bunları yapmaya itenler bilinçli bir şekilde kendini sevmeyen, beğenmeyen, eksik ve yetersiz bulan
bir genç nesil mi oluşturmak istiyor.
Böyle bir nesli yönlendirmek, istediğin yere götürmek ve istediğini söyletip, istediğini yaptırmak daha mı
kolay yoksa?
Yoksa bu pandemi sayesinde küresel sistemin organizatörleri, bizleri her istediğimizi oturduğumuz yerden
yapıp, kimse ile fiziksel temas kurmadan, gerçek sevginin sıcaklığını hissetmeden, kimseye ihtiyaç
olmadan yaşanabileceğimizi öğretip bizi yalnız mı bıraktı acaba?
Sonra “bak sen yalnızsın zaten kimse seni anlamıyor, kimseye de ihtiyacın yok, gel bu matriksin
içerisinde istediğin kişi ol” dediklerinde buna meyletmiş, bunun cazibesine kapılıp bizi kimliksiz ve
kendini bile sevmeyen yalnız bir insan haline getirmelerine göz yummuş olabilir miyiz?
Tüm dünyayı, tek bir devlet haline getirmeye çalışan, tek bir din, tek bir yaratıcı inancı, onun altında sen
nasıl istersen ibadet et yada etme düşüncesi, akışkan cinsiyetli, cinsiyetsiz bireyler ve hatta ergenliğe bile
girmemiş çocukların cinsiyeti değiştirmek için ailesinin onayı olmadan bunu yapabileceğine dair kanunlar
çıkarmalar, senin ne yediğini, içtiğini, ne zaman uyuduğunu, kimlerle ne konuştuğunu, hastalıklarını,
alışkanlıklarını, tepkilerini, kızgınlık ve sevinçlerinde neler yaptığını
hangi gruplara üye olduğunu, nelerin seni harekete geçirdiğini… hepsini bilen ve tüm dünyadan topladığı
bu bilgilerle sisteme, kitlelere yön veren bir büyük güç var.
Bunu idrak etmeden, her gördüğüne her duyduğuna, aynı anda çok yerde benzer bilgiler geliyor bunlar
doğrudur diye inanmamak gerektiğini asla unutma.
“BÜYÜK BİR YALAN SÖYLE ve bunu ısrarla söylemeye devam et. Bir süre sonra insanların buna
inandığını göreceksin” demediler mi?
Böyle yapın diye yol göstermediler mi? Bu ortamı oluşturmak için 40 milyona yakın sahte hesap
oluşturup, aynı bilgileri her taraftan paylaşıp, seni bir örümceğin avını çepeçevre sarması gibi
sarmalamadılar mı?
Artık uyanma vakti. Eğer şimdi bu yapılanları anlayıp kendini korumaya almazsan ileride ne
koruyabileceğin bir benliğin ne de hayallerin olur.
Matriks içerisindeki bir 0 veya 1 olursun onlar için.
Ama SEN, ne 0’sın nede 1.
Sen son 3000 yıldır dünyaya nizam vermiş, tarihinde hiç bir zaman zulmetmemiş, ırkçılık yapmamış,
asimilasyon yapmamış, onurunu, şerefini yere düşürmemiş, vatan sevgisini herşeyin üstünde tutmuş,
atasını töresini bilen bir milletin şerefli bir ferdisin.
Son iki yüz yılda bu devlet zaafa düşmüş, yıpratılmış, topyekun saldırılar karşısında zorda kalmış olabilir.
Ama bu millet artık uyanmış, tekrar eski gücüne kavuşmaktadır.
Kendi tankını, topunu, tüfeğini, helikopterini, uçağını, gemisini, arabasını, uydusunu, kendi imkanlarıyla
yapar hale gelmiştir. Bunları da senin gibi gençlerin hayallerinin peşinden koşmasıyla gerçekleştirmiştir.
Bu yüzden yedi düvel yine karşımıza dikilmiş, Erdoğan’ı seçtirmeyiz diye kükrüyorlar.
Neden?
Le Figaro, Le’xpres, Washington Post, Finansial Times, The Economist neden hiç durmadan Erdoğan
gitsin diye makale üstüne makale yazıyor. Bizi çok mu seviyorlar?
Evet seviyorlar ama Suriye’yi, Libya’yı, Irak’ı sevdikleri gibi seviyorlar bizi de.
Bu devlet ve bu millet için çok kıymetlisin sakın unutma!
Seni kıymetsiz kılmaya çalışanlara dön ve şöyle de:
Beni Özümden Koparamayacaksınız. Tarih boyunca dünyayı siz zalimlere dar ettiğimiz gibi bugünde,
yarında, mazlumun yanında, sizin karşınızda olacağız. Bir karış vatan toprağını vereceğime hiç
düşünmeden canımı veririm.
DOĞRU ZAMAN, DOĞRU ADAM.
BİR GÜN O DOĞRU ADAM SEN OLACAK VE MİLLETİNE ŞEREFLE HİZMET EDECEKSİN!
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.